13 Mart 2014 Perşembe

Türkiye'de Paganizm

Öncelikle Türkiye'de Paganizmi incelemek istiyorsak Türk mitolojisine bakmalıyız ve bundan bahsetmeliyiz.

Eski Türk halkının inanç sistemi Şamanizm üzerine kurulmuştur fakat Şamanizm tek başına bir din değildir. Şamanizm ruhsallığı ön plana çıkartan bir yaşam felsefesidir. Şaman bireyler ruhlar ile iletişime geçebileceklerine vesaire inanan kişilerdir fakat Şamanizmde belli bir tanrı, tanrıça inancı yoktur. Bu yüzden Şamanizm bir dinden çok yaşam felsefesine yakındır. Eski Türkler ise Şamanizmi kendi çok tanrılı dinlerine uyarlamışlardır. Kısacası eski Türkler Şamanizm felsefesini takip eden Paganlardır. Her ne kadar bu konudaki genel inanış Türklerin sadece Gök Tengri'ye inandığı doğrultusunda olsa da bu doğru bir inanış değildir. Gök Tengri sadece Türk mitolojisindeki en görkemli tanrılardan birisidir ve Türk mitolojisinde onun gibi onlarca tanrı vardır.

Bu ön bilgiden sonra asıl konumuza dönebiliriz. Anadolu Paganizm için önemli toprak parçalarından birisidir. bunun sebebi Anadolu'nun tam tabiriyle tanrıçaların toprağı olmasıdır diyebiliriz. Bir çok önemli tanrıçanın kültü Anadolu'da oluşmuş ve yayılmıştır. Bunlara örnek vermek gerekirse: Athena, Artemis, Kibele, Hekate, Nike Anadolu'da önemli derecede külte sahip olmuş tanrıçalardandır ve belirtmek isterim ki bunlar sadece benim aklıma gelenlerdir. Bunların dışında bir çok tanrıça olduğuna adım gibi eminim. Hatta Hekate'nin en önemli kült merkezi Muğla'da bulunan Lagina Antik Şehridir.

Fakat ne yazıktır ki biz Türk Paganlar böyle topraklarda yaşamamıza rağmen dini açıdan özgür olamamaktayız. Paganizm Türkiye'de çok yaygın bir din değil ve az sayıdaki Paganlar da kendilerini gizlemek zorunda kalıyorlar çünkü toplumdan dışlanmaktan, tepki çekmekten korkuyorlar. Türkiye'nin fanatikler ülkesi olduğunu biliyorlar. İşin en gülünç tarafı ise böyle bir ortamda bizler kendimizi gizlerken, ibadet edecek bir tapınak bulamazken, kimliklerimize Pagan yazdıramazken bazı Müslüman bireylerin dinlerini yaşayamadıklarını iddia etmeleri ve şeriat istemeleri. Bu doyumsuzluktan ve cahillikten başka bir şey değildir.

Son olarak geçenlerde Nefertari'nin söylediği ve beni etkileyen sözlerle yazıyı bitirmek istiyorum:

"İnsanlar sadece kendi görüşlerini doğru sayıyorlar ve sadece kendi görüşleri dünyaya hakim olsun istiyorlar. Halbuki görüşler renkler gibidir. Ben siyahı severim, sen yeşili seversin başkası maviyi sever. Ben siyah sevdiğim için tüm dünya siyah olmalıdır diyemem. Dünya gökkuşağı gibi rengarenk olmalı."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder